birkaç yıldır yaşadığı şehirden memlekete dönmeye karar veren arkadaşıma bir mektup yazdım. onun iznini almadım ama kendime de ileride hatırlatma olsun diye burada saklamak istedim. sorun edeceğini sanmıyorum.
gitmeyi hayal etme cesaretine sahip ama ya dönersem korkusuyla yerinden kımıldamayanlar varsa, onlara da naçizane tavsiyem olsun; her gidişin bir dönüş hakkı vardır, yol devam ettiği sürece yolculuk hakkı da baki.
dönmeyi planladığını öğrendim. sakın yüzünü düşürme, demek geldi sana içimden. sonra, neden demiyorum ki?, diye düşünüp bu mektubu yazmaya başladım.
bir yerlere giderken hep aklımızda yok mudur dönmek zaten? ben mesela frankfurt'a taşınmaya karar verdiğimde, ya tutmazsa, diye sorduklarında, dönerim o zaman, diyordum. döne döne yaşamıyor muyuz zaten? kafamızın içinde döndüre döndüre.
dönmek dediğinde benim aklıma gelen ilk şey budapeşte'dir mesela. herkesin ayıla bayıla anlattığı şehir benim için gözyaşı demek. bilmem hatırlar mısın benim o maceramı. müzecilik okuduktan sonra ben sosyolojiye dönmek istiyorum diye kalkıp oralara gitmiştim. duramadım. kelimenin tam anlamıyla duramadım. sonra neden duramadığımı çok düşündüm. annem, sen hangi koşullara katlandın, bu sefer niye dönüyorsun?, dediğinde, şimdi böyle olması gerekiyor, sonra gene denerim demiştim. denedim. aradan 3-4 sene geçtikten sonra. bu sefer daha da zoruna kalkışarak. yine aklımın bir köşesinde olmadı dönerim, sonra yine denerim hakkımı hep tutarak.
budapeşte'den yorgun, bıkkın ve buruk döndüğüm sabah, elimde bavullarla, apartman görevlisinin karısıyla karşılaşmıştım. ah canım, tutunamadın mı oralarda, dedi bana. o an gözlerimden fışkıran dehşet, zaman geçince takdire döndü. kadın dürüsttü. çevremden duyduğum imaların yanında. oturdum düşündüm sonra ben gene tabii, düşünmekten başka bir şey yapmıyormuşum gibi, bu insanların ortak noktası neydi? nasıl oluyor da benim mürekkep yalamış arkadaşlarım ile okuma-yazması olmayan kadın aynı şeyi düşünebiliyorlar? çünkü hiçbiri gitmeyi bilmiyor. biri 9 günlük bayram tatili dışında yurtdışı görmemiş, ötekinin aldığı en uzun yol memleketiyle istanbul arası. ne bilsinler gidenin yüreğine sıkıştırdığı korkuları, acabaları, umutları. ya da dönerken cebinde biriktirip getirdiği hatıraları, hayalkırıklıklarını.
dönmek, eskiyi bıraktığım gibi bulacak mıyım düşüncesini de getirir beraberinde. eskiyi bıraktığımız gibi bulmak isteyip istemediğimiz sorusuyla birlikte. eskide sahip olduklarımızdan memnun olsak neden gitmek isteyelim ki zaten? öte yandan, gidince birçok şeyle uğraşır insan. yola çıkış sebebi kitapların arasına boğulup sadece okumak ve yazmak istiyorum sevdasıyken, anlamsız bürokratik işler ve gündelik hayatta kalma mücadelesine boğulursun. dönmek sakinlik getirir. seni özleyenler el üstünde tutar seni. zamanın gittiğindekinden daha çok kalır sana. belki de neden gitmek istediğimizi dönünce hatırlarız. hatta bence insanın ayağa kalktığı nokta da orasıdır. gitmek için yeniden çabalamaya başladığı nokta. belki eskisinden daha kararlı hatta.
o yüzden diyorum ki ben, biraz uzun yazdım, kusura bakma, bu dönmek bir başlangıç aslında. yeniden başlamak. muhasebeni yapıp kenara ayırdıklarınla yeniden yola koyulmak.
yüzünü düşürme. kimsenin de düşürmesine izin verme. kafan yukarıda, sırtın dik olsun. kimsenin cesaret edemediğini bırak, hayalinin yanından geçemediği işler başardın. bir mola almak senin de hakkın. yolun devamı coğrafi olarak nereye çıkarsa çıksın, birlikte yürüyebilmek dileğiyle.
No comments:
Post a Comment