Tuesday, July 28, 2009

halet-i ruhiye

Zaten yorgunluk benim genel halim. Bana, ''Nasılsın?'' diye soranlara, en sık verdiğim yanıtın ''Yorgunum,'' demek olduğunu keşfettiğim günden beri, daha bilinçli olarak ''Yorgunum''. Şu memlekette yaşayıp da yorgun olmamak mümkün mü? Beden yorgunluğu dediğinden ne olacak, iki-üç dinlenmeyle geçer, ama ben aslında vatan yorgunuyum! Ruh yorgunuyum, gönül yorgunuyum, hayat yorgunuyum; öğrenmek, bilmek, anlamak, anlamamış gibi yapmak, düşünmek, hissetmek, tanımak, tanık olmak, katlanmak, anlayış göstermek, görmezden gelmek, üzerinde durmamak, idare etmek, üzülmemiş görünmek, alışmak, alışamamak, sabretmek, katlanmak, beklemek yorgunuyum. Tam da artık bu memlekette hiçbir şey şaşırtamaz beni sanırken, her seferinde şaşırmak yorgunuyum

Nermin - (M.Mungan)

Wednesday, July 22, 2009

sanatçı politikadan neden uzak durmalı?

bu haftasonu hürriyet gazetesinin ortaya koyduğu en seksi kadın / erkek sıralamasına hiç değinmek istemiyorum. yaz aylarında insanları konuşturacak yavan gazetecilik haberleri bunlar. ancak orada okuduğum bir yorum beni epeyce dehşete soktu, aklıma başka konular getirdi hemen.

efendim, yılların mega starı tarkan seksilik sıralamasında gözden düşmüş ve 22. sırada kendine yer bulmuş. bunun sebebi de bu güzide gazetecimize göre kendini hasankeyf vb sosyal sorumluluk projelerine vermiş olmasıymış. bu tespitle kendini durduramıyor gazetecimiz ve bir de akıl veriyor: Belli ki dengeyi müzikten Hasankeyf gibi sosyal sorumluluk projelerine çevirmek, megastarın seksiliğinden çok şey götürmüş. Acaba bunu bir uyarı kabul eder mi?

neden etsin? neden etmeli? yani şöyle bir şey mümkün mü "bir takım adamların bir araya gelerek hazırladıkları listede (hangi bağlamda bir araya getirildikleri bile belli olmayan insanlardan oluşan jürinin listesinde) seksilik gitti elden, bu da kesinlikle benim daha fazla göbek atmamam, seksi bakışlar fırlatmamamla alakalıdır. deli miyim ayol ben, neden gidip 'ülke susuz kalacak' gibi şeylerle uğraşıyorum, 'kültürel miras yok olmasın' diye kendimi paralıyorum. çal oradan bir gül döktüm yollarına bakayım, bir sağdan bir soldan, oooo ayşe arman hanımefendiler de buradaymıııışşş...!!"

bu haberi okuduktan birkaç saat sonra kendi söylediğine kendi de inanmayacak bir şekilde okan bayülgen'in "sanatçı politik olmamalıdır" açıklamalarını işittim ntv ekranlarında. konuğu seyfi dursunoğlu'ydu. birkaç sene evvel rtük başkanının ''kadın kılığına girmiş erkek istemiyorum ekranlarda" buyurusuna karşılık Huysuz Virjin sansür yemiş, bir süre ekranlara çıkamamıştı. bu noktada okan bayülgen "eğer siz çıkıp ben AKP yanlısıyım deseydiniz, bu sansür olmazdı" diyor. Seyfi Dursunoğlu da en duru haliyle "ama ben hiç siyaset konularına girmem" diyor cevaben. işte bu noktada vurguluyor okan bayülgen sanatçının nasıl da politikadan uzak durması gerektiğini. bu cümleden evvelki 3-5 cümle ise tamamiyle AKP'ye giydirmelerle dolu halbuki.

şimdi bu noktada batı'dan ne kadar da farklı olduğumuzu anlıyorum. Obama'nın seçimlerinde ücretsiz sahneye çıkan sanatçıları düşünün bir. eyalet eyalet obama ile gezen, mitinglere katılanları. bir de telefon hatları var, orada insanları iknaya uğraşanları. milyonlarca amerikalı'nın hipnozla izlediği oprah'ın obama'ya verdiği destek bu kampanya'nın en büyük başarısı olarak görüldü her zaman.


bizdeyse sanatçı siyasete karışmamalı. çünkü onu her kesimden seven insan vardır. budur açıklama. ama sanatçının işi objektiflik gerektiren bir şey değil ki. hatta tam tersine oldukça subjektif bir konu. belirttiği fikirler olmalı. inandıkları uğruna yarattıkları olmalı. sanatçı izleyiciye bir şey aktarmalı.

oysa bizim ülkede hep aynı tanıdık simaları görürsünüz mahkeme kapılarında, sanığa destek olmak için gelenler arasında. bunların çoğunluğu da daha evvel sorgulanan sanatçılardır. askeri rejim dönemi çektiği filmden, ya da devlet ideolojisi karşıtı bir rolde oyandığından, ya da bugünlerin en meşhur maddesi 301'den.

biz biliriz ki sanatçı siyasete tarafsızlık adına katılmamazlık etmez. eğer bir gün iktidar değişirse kendisine kötülük geleceğinden korkar sanatçı. destek verdiği adamın illa birinci olması gerekir. halbuki ne de çabuk unuttuk bu ülkenin en hırsız ailesinin seçim propagandalarında sahne alan, en ünlü türkücümüzü. çünkü zaten ikisinin de tek bir çıkarı vardı o noktada, ne siyaset ne de fikir, sadece hürriyet! her şeyi yapabilme hürriyeti.

oysa ben yıllardır bekliyorum bu topraklarda kürtler, ermeniler, yahudiler ve diğer bütün kimlikler kendilerini toplumun önde gelenleri aracılığıyla anlatacaklar dertlerini. bizi her hafta güldüren adam bir gün çıkacak ve memleketini anlatacak, kürtlerin isteklerini anlatacak. sonra gidecek türklerle birlikte yaşamasını, bu birlikteliğin güzelliklerini kürtlere anlatacak.

iletişimde en temel yeri kaplar kanaat önderleri. birileri bir fikri benimsedikten sonra, çevresindekine de o fikri aktarır ve herkes ikna olur. bunun hep negatif tarafını yaşadık bu memlekette. daha geçen hafta yaşadık hem de. bir gazete çıktı manşet attı "içki içiyorlar" diye, bir grup hemen gidip ortalığı birbirine kattılar. 16 sene evvel otel yaktılar. 2 sene evvel cadde ortasında kafasına sıktılar.

o zaman çıktı sanatçılar ortaya. her seferinde yürüdüler. çünkü herkes yürüyordu.
kaybederse 'seksiliğini' herkes kaybedecekti. herhangi bir tehlike yoktu.

Tuesday, July 14, 2009

insanları ne kadar tanırsınız?

bu facebook sadece ilişkileri değil, aynı zamanda arkadaşlıkları da tehdit ediyor. zira siz 2 ay birlikte çalıştığınız insanları sadece kahkahaları, şakaları ve neşeleriyle hatırlarken bir anda karşınıza ''türkan saylan türban karşıtıydı ama, allah saçlarını döktü ve türban takmaya mecbur etti'' diyen bir video linkiyle çıkabiliyor. ya da iki gün üst üste ''yunan ezelden beri düşmanımızdır'' grubuna davet edebiliyor sizi.

şu an karışık hissiyatlar içerisindeyim. bir tarafım müthiş sinirli ve tepkisel bir şeyler yazmayı düşünüyor, diğer tarafım ise ruhumu sukunete çağırıyor.

en ortada buluştuklarındaysa, ''sil, sil bunu listenden'' diyor ikisi birden.

peki silmek çare mi? göz görmeyince gönül katlanır mı?