Wednesday, August 31, 2011

"cool kadınlarım" kayboldu, hükümsüzdür.

"cool kadınlarım" vardı benim eskiden, artık bir mesaja tav olan yalnız ve çaresiz kadınlar oldular. aynı masada defalarca oturduğum, benzer hikayeler yaşadığım ve benzer tepkiler verdiğim kadınlardı onlar. hayattan ve özellikle erkeklerden benzer şeyler bekliyorduk. birimiz bir hikaye anlattığında benzer tepkiler veriyorduk. birbirimizi öngörebiliyorduk. bu zamanlarda düzenli ilişkilerimiz vardı. masadan kalktığımızda yanına sığındığımız limanlar. sonra zaman geçti ayrılıklar başladı. birer birer pes etti beyler. biz kadınlar yine de bir aradaydık. ilişkilerimizin bitiş nedenleri benzerdi ve yine benzer şeyleri hedeflemiştik kendimize. sonra ne oldu bilmiyorum ama ben "cool kadınlarım"ı kaybettim. "asla bu adama bakmaz" dediğim adamların tekliflerini kabul eder oldular. kendilerine ilgi gösteren her mesaja yanıt verir oldular. ortamların en güzeli, en zekisi ve en beğenileni onlar oldu. herkes onları arzuluyordu. basit bir ego mastürbasyonu bu aslında ve kendini kandırmaca. "bana ne" dedim uzun süre, "herkes dilediği yalanlara inanmakta serbest nasıl olsa." bilenler bilir benim de doğrulanmayacağını bildiğim nice hikayelere bir umutla bağlandığımı çünkü. hayat işte, umut da fakirin ekmeği. ama nimetle oyun olmaz.

benim asla yapamadığım bir şey girdi birden hayatıma; ilişkiler ve de özellikle kadın-erkek ilişkilerinde oyunlar. "o mesaja şimdi cevap verme, keşke öyle demeseydin de şöyle deseydin" başladı. ben hayatı gelişine yaşayanlardan olduğum için adapte olamadım oyuna. ağzına geleni söyleyen biri için hamle hesaplamak bir azap. gözlemlediklerimden anladığımsa bu oyunu ne kadar canlı tutarsan o kadar var olduğun ve o kadar var olacağına inanan kadınların çokluğu.

peki hırsızın hiç mi suçu yok? bu oyun tek taraflı mı? elbette değil. bu oyundan haz alan adamlar var karşılarında.

"beni facebook'tan ekledi" zihniyetindeki ilkokul 3. sınıf adamlara ne demeli? facebook chat çıktı olayın tadı kaçtı zaten, "dur önce ekleyeyim, sonra birkaç mesaj gönderirim, klavye başında şövalyelik de kolay zaten." her şeyi lafta tutan adamlar oldular; ilgisini de sevgisini de icraate dönüştüremeyenler. gönderdikleri mesajların yanıtlarından 3 vakte kadarlı dilekler tutan, doğumgününde emrivakiler yapan, hediyelerle göz boyamaya çalışan, bir telefonla kıtalar arası yolculuk etmeyi göze alan, tanımadığı insanların evine tanımadığı insanların partisine giden, önce paketleri taşıyan uşak sonra da eve bırakan şoför olan ama bu oyunda hiçbir zaman "kazanan" olamayan adamlar. lâf dinlemeyen, işi inada bindiren, hayatı ve ilişkileri bir oyun olarak gören adamlar.

bu adamlar benim "cool kadınlarım"ı aldılar. yalnızlıklarından ve çaresizliklerinden korkan, kendileriyle asla başbaşa kalamayan ve hatta en büyük korkuları bu olan kadınlar oldular. bir filme yalnız gitmek yerine kendisini güldüren bir adamla gitmeyi tercih eden, işi kendisi tamamlamak yerine adama yaptırtan kadınlar. burnu düşse eğilip oradan almayacağını bildiğim kadınlar, 30 yaş bunalımından mıdır bilmiyorum, "asla yapmaz" denilen her şeyi "oyun" için yaptılar. türlü ödüller vaat ettiler ve bunun için türlü ödünler verdiler.

uzaktan izledim onları. anlamlandırmak için sorular sordum, yorumlarını dinledim. yardımcı olacağını umut ettiğim yorumlarda bulundum. dün akşama kadar..

tövbe ettim dün akşam ben. "bir daha hiçbir oyun ve oyundaki oyuncularla ilgili konuşmicam" dedim. çünkü hayat nasıl bir tiyatro sahnesi değilse, ilişkiler ve özellikle de kadın-erkek ilişkileri bir oyun değil bence. oyunlarda insanların rolleri vardır, önceden belirlenen replikleri. oyuncu o replikleri söylerken kendi değildir, bir karakteri canlandırır. ilişki bir oyunsa eğer hesaplar başlar. hesaplar başladığında "ben saçımı süpürge ettim, sen karşılığında ne verdin?" denilir.

işte o yüzden bu hesaplardan haz alan, ilişkiyi bir tür alışveriş olarak gören ve "I love this game" diyenlerden ricam, oyununuzu lütfen kendi evinizin önünde oynayın.