Thursday, August 20, 2009

shit happens

Amerika'da doktora yapan bir arkadaşım bu dönem "Literary Humor" diye bir derse asistanlik yapıyor ve okumalardan biri de "Shit Happens"..

Close-to-complete Ideology and Religion Shit List

  • Taoism: Shit happens.
  • Confucianism: Confucius say, "Shit happens."
  • Buddhism: If shit happens, it isn't really shit.
  • Zen Buddhism: Shit is, and is not.
  • Zen Buddhism #2: What is the sound of shit happening?
  • Hinduism: This shit has happened before.
  • Islam: If shit happens, it is the will of Allah.
  • Islam #2: If shit happens, blame Israel.
  • Catholicism: If shit happens, you deserve it.
  • Protestantism: Let shit happen to someone else.
  • Presbyterian: This shit was bound to happen.
  • Episcopalian: It's not so bad if shit happens, as long as you serve the right wine with it.
  • Methodist: It's not so bad if shit happens, as long as you serve grape juice with it.
  • Congregationalist: Shit that happens to one person is just as good as shit that happens to another.
  • Unitarian: Shit that happens to one person is just as bad as shit that happens to another.
  • Lutheran: If shit happens, don't talk about it.
  • Fundamentalism: If shit happens, you will go to hell, unless you are born again. (Amen!)
  • Fundamentalism #2: If shit happens to a televangelist, it's okay.
  • Fundamentalism #3: Shit must be born again.
  • Judaism: Why does this shit always happen to us?
  • Calvinism: Shit happens because you don't work.
  • Seventh Day Adventism: No shit shall happen on Saturday.
  • Creationism: God made all shit. (or, it takes an intelligent design to make shit)
  • Secular Humanism: Shit evolves.
  • Christian Science: When shit happens, don't call a doctor - pray!
  • Christian Science #2: Shit happening is all in your mind.
  • Unitarianism: Come let us reason together about this shit.
  • Quakers: Let us not fight over this shit.
  • Utopianism: This shit does not stink.
  • Darwinism: This shit was once food.
  • Capitalism: That's MY shit.
  • Communism: It's everybody's shit.
  • Feminism: Men are shit.
  • Machismo: We may be shit, but you can't live without us...
  • Commercialism: Let's package this shit.
  • Impressionism: From a distance, shit looks like a garden.
  • Idolism: Let's bronze this shit.
  • Existentialism: Shit doesn't happen; shit IS.
  • Existentialism #2: What is shit, anyway?
  • Stoicism: This shit is good for me.
  • Hedonism: There is nothing like a good shit happening!
  • Mormonism: God sent us this shit.
  • Mormonism #2: This shit is going to happen again.
  • Wiccan: An it harm none, let shit happen.
  • Scientology: If shit happens, see "Dianetics", p.157.
  • Jehovah's Witnesses: >Knock< >Knock<>
  • Jehovah's Witnesses #2: May we have a moment of your time to show you some of our shit?
  • Jehovah's Witnesses #3: Shit has been prophesied and is imminent; only the righteous shall survive its happening.
  • Moonies: Only really happy shit happens.
  • Hare Krishna: Shit happens, rama rama.
  • Rastafarianism: Let's smoke this shit!
  • Zoroastrianism: Shit happens half the time.
  • Church of SubGenius: BoB shits.
  • Practical: Deal with shit one day at a time.
  • Agnostic: Shit might have happened; then again, maybe not.
  • Agnostic #2: Did someone shit?
  • Agnostic #3: What is this shit?
  • Satanism: SNEPPAH TIHS.
  • Atheism: What shit?
  • Atheism #2: I can't believe this shit!
  • Nihilism: No shit.
  • And of course we must add...Alcoholics Anonymous: Shit happens-one day at a time!

Wednesday, August 19, 2009

ötekileştirdiklerimizden misiniz?

binnaz toprak'ın önderliğinde yürütülen Türkiye'de farklı olmak başlıklı çalışmanın metis yayınlarından çıkan raporunu okudum sonunda. içim acıya acıya, bize anlatılan tüm yalanları anlaya anlaya. hani bu memleket muhafazkarlaşmamıştı, hani AKP'de baskı yoktu, eşitlik, alt kimlik, üst kimlik, demokrasi, özgürlük..

sigara yasağından sonra korktu ya millet içkiyi de yasaklarlar mı diye, boşa korkmuşlar. memleketimin birçok yerinde belediyeler yasaklamış zaten içki tüketimini. en çok yetkileri merak ettim. belediye böyle bir yasak koyabilir mi acaba? benim içki ruhsatım varken bunu iptal edebilir mi?

çok uzaklara gitmeye de gerek yok aslında, istanbul'da da belediyenin işlettiği yerlerde içki yasak. bütün doğa ve tarih harikası mekanlara konan belediye buralara içki sokmuyor. dolayısıyla düğün ve benzeri kutlamalar için bu mekanları sadece belli bir kesim kullanabiliyor.

kitabı okumak en çok bir kadın olarak canımı acıttı. kadınlık halleri.. her şey nasıl da öğretilerle alışkanlıklarla içiçe. biz şehirli kadınlar kıyafetlerimize karışıldı mı sinirleniriz, sokakta laf atıldı mı bağırırız, hatta sadece bir adam bile baksa bize kötü bakışlarımızla biz de onu rahatsız ederiz. ama anadolu'da öyle değil. biz bütün bunlara ''baskı'' derken bu modern kent yaşamında, onlar bunu hayatın bir parçası olarak görüyor. örneğin erzurum'da kadın sokağa örtünmeden çıkmazmış. çıkamazmış. kendisini örtünmek zorunda hisseden alevi kadın bile bunu baskı olarak değerlendirmiyor ama, gündelik hayatın bir normu onun için.

bundan birkaç sene evvel ege kentlerinden birinden erzurum'a okumaya giden bir genç kız, ailesini arıyor ve örtünmeye karar verdiğini söylüyor. ailesi tabi ki şok oldukları gibi (ki ailede hiç örtülü kimse yok), kızlarının beyinlerinin yıkandığını düşünüyor. oysa bu raporu okuduktan sonra anlıyorum ki oralarda bizim sandığımız gibi bir zorlama baskı unsuru yok. herkesin örtündüğü bir ortamda tek açık olarak kendini rahatsız eden genç kızın, kendini normalleştirme arzusu bu sadece. sadece. günlük norma uyma isteği. ötekileştirilmemek, onlardan olma arzusu.

zaten o yüzden, ötekileşmemek, normalleşmek arzusuyla, araştırmanın yapıldığı 12 ilde birden kürtlerin kamusal alanlarda kürtçe konuşmadığını, ev kiralarken kendi memleketlerini söylemedikleri, batı'dan bir il attıkları; alevilerin oruç tutar gibi yaptıkları, hatta sünnilerle birlikte cuma namazına gittikleri; belli gazete ve dergilerin alındığı, bazılarınınsa okunurken asla gösterilmediği; oturdukları mahalleden kimlikleri anlaşılınca kürt, alevi ve romanların iş bulamadıkları; cemaat hayatının arttığı ve insanların dışlanmamak için ya bu cemaatlere katıldığı ya da bu cemaatlere yakın sendikalara geçtikleri görülmüştür.

raporun sonuç bölümünden sonra kitaba bir de sonsöz eklemiş binnaz toprak. raporu açıkladıktan sonra aldıkları tepkilere bir cevap hazırlamış. araştırmanın sonuçlarından hoşlanmayanlar en çok metodolojiden saldırmışlar belli ki. yanlı olduğu, araştırmanın fonunu sağlayan kurumun (açık toplum enstitüsü) isteklerine göre hazırlandığını söylemişler. bunların hepsine tek tek cevap vermiş binnaz toprak.

kendi adıma şunu söyleyebilirim ki ben çalışmayı beğendim. kullanılan yöntemin düzgünce anlatılması, ana metin içinde kimi saptamalar sırasında kullanılan kavramların anlamlarının dipnotla açıklanmasını sevdim. araştırmaya katılanların gazeteci olmasını da eleştirmiş benim yarısı sosyolog olan medya grubum. her araştırma kendine göre yöntemler gerektirdiği üzere, binnaz toprak'ın da açıklamasına göre, anadolu'nun bu köhne kentlerine deneyimli ve yerel halkla bağlantıları olan birileriyle gitmek gerekirdi bence de. kimi kalıplara uymak adına araştırmayı deneyimsiz sosyoloji öğrencileriyle yapmak, bütün süreci tehlikeye atmak olurdu bence. ayrıca memleketimin sosyologlarındaki bu gazeteci kompleksini de anlayamıyorum. artık herkesin her işi yaptığı bir dünyada, eğer yeterli entellektüel donanıma sahipse, bir gazetecinin araştırma yapması beni çok da rahatsız etmiyor. sonuçta gazetecilik mesleğinin ana damarlarından birini oluşturan röportaj yapmak da bence benzer bir entellektüel kapasiteyi gerektiriyor.

raporun binnaz toprak tarafından yazıldığı bu çalışmada, 12 ilde konuşulacak kişileri bulmak ve onlarla gerekli görüşmeleri yapmak için irfan bozan, tan morgül ve nedim şener'le çalışılmış. bu 3 gazeteci görüşmeleri yapmış, metne dökmüş ve konulara göre görüşmeleri sınıflandırmışlar. şimdi doğal olarak bu gazetecileri ''acaba mahalle baskısı var mı diye türban takıp sosyetik yerlerde gezdim ve o bez parçasını hiç sevmedim'' diyen sığ insanlardan ayırmak gerekiyor. memleketimde nasıl magazinsel derinliği aşamamış sosyolojik çalışmalar varsa, sosyolojik boyutlara ulaşan gazetecilik röportajları da var.

rapora internet ortamından ulaşmak isterseniz: Din ve Muhafazakarlık Ekseninde Ötekileştirilenler

Monday, August 17, 2009

alışveriş pratiğimiz ve pazar fileleri

bir süredir takip ettiğim bir blog var, pazar filesine dönüş. amaç insanların daha az plastik poşet kullanmalarını sağlamak. bu sebeple herkes kendi alışveriş çantasını tasarlıyor ve yolluyor buraya. hepsi birbirinden güzel bence. pazar filelerini hiç kullanmamış biri olarak, onun yarattığı o nostalji havasını da severim ben zaten (nostalji.. hep söylüyorum, ben yanlış zamanda doğmuşum..) ayrıca bez torbaları da severim. çeşit çeşit renk renk torbalar aldım hep. kitaplarımı, gündelik yüklerimi onlarla taşımayı seviyorum. ancak bu torbaları günümüz alışveriş pratiğine nasıl uyarlayacağız onu çözemedim.

halbuki bu torbaların kullanımı yurtdışında, batı'da, çok yaygın.

sene 1987. babamın işi dolayısıyla biz ingiltere'deyiz. markette alışveriş yapıyoruz. kasaya geldiğimizde bir adam geliyor arkamıza. elinde bir salkım üzüm, bir mandalina, bir parça et, bir de içecek. ablam bizim eşyalara bakıyor, iki kilo o meyveden, üç kilo diğer sebzeden. birkaç şişe içecek, paket paket yiyecek. sonra anneme dönüp ''bu adam bu kadar şey mi alıyor sadece'' diyor ablam.

evet o kadar şey alıyor. sadece canının çektiğini ve o gün yiyeceğini. bizdeyse öyle değil ki. hele bugün, insanların haftaiçi sürekli çalıştıkları, pazarların ve marketlerin gittikçe şehir dışına çıkartıldığı bu şehir hayatında hergün alışveriş yapmak bir hayal. pazara gitmek, sebzeleri taze almak sadece küçük bir kitle için geçerli. çoğumuz arabalara atlayıp büyük alışveriş merkezlerinde önce dükkan gezmek, sonra bir şeyler yemek ve haftalık alışverişimizi yapıp eve dönerek yaşıyoruz. marketten bazen 15 torbayla çıktığımız oluyor annemle. o zaman aklıma geliyor, nasıl olur da pazar filesine dönebiliriz bu toplumda.

ben bazen kendi adıma poşet tasarrufu yapıyorum. eğer çantam büyük ve aldığım şey küçükse ''poşete gerek yok'' diyorum. bir garip bakıyor kasiyer suratıma. ama aldırmıyorum, atıyorum çantama.

belki yurtdışında olduğu gibi paralı satmalıyız poşetleri. eskiden metro yapardı bunu. o yüzden biz ne zaman metroya alışverişe gitsek annem migros torbalarından alırdı yanına ''torbalara para vermeyelim şimdi'' diye.

alışveriş pratiğimizi değiştirmemiz zor, ama torbaları bedavaya dağıtma alışkanlığımızı değiştirmeliyiz belki de. ne de olsa cepteki akrep alışverişe kendi torbalarıyla gelmelerini sağlar insanların.