maddi imkânlarını sayıyor önce evliliğin. yurt dışında çalışma iznim olacak, diyor bir çırpıda. en çok bu konuda dertli. bir de, diyor, aileme yalan söylemeyeceğim artık. bu da manevi tarafı. ailemle tanıştırdım onu ve ben hiçbir erkek arkadaşımı tanıştırmamıştım, evleneceğiz diye götürdüm. hem hüzünlü hem de kızgın bunu derken. anlamıyor, diyor, neden evlenmemiz gerektiğini anlamıyor. çünkü ailemi tanımıyor, bizim adetleri bilmiyor. en başında, evlenmeden beraber yaşayamayız, demiliydim, şu anda çok pişmanım.
neden? neden, ailesinin evlenmen gerek tepkisini anlıyor, adamın neden evlenmemiz gerek, sorusunu anlamıyor? sormuyorum. suyu daha da bulandırmak istemiyorum. bunları çok tartışmış belli ki kendi kendine. cevabını bulamadıklarını kabullenmeyi seçmiş. değiştiremiyorsan. onunla yaşamayı öğreneceksin. tedavisi olmayan, insanı öldürmeyen bir hastalıkla yaşamayı kabullenmek gibi. neden?
çalışma izni şu köşede dursun, maddiyatla ilgili bahaneleri çok kaale almıyorum bu durumlarda. para çünkü bu, gelir ve gider. ailem, demesi düşündürüyor beni. gerçekten aileler bunu niye yapıyorlar?
gelinlik provan nasıl gitti, diyorum başka bir "gelin adayı"na. bilmem, iyiydi, garip bir şekilde çok heyecanlanmıyorum, diyor. sen zaten, diye devam ediyorum, hiçbir zaman evlilik meraklısı olmadın, ondandır belki. duruyor bir süre. kısa bir es anı. evlilikle ilgili düşünüyor belki de. kendine soruyor. onunla tanıştığımdan beri evlenmek istiyordum aslında. tamam, yine beraber yaşıyorduk, annemlerin evine arada sırada gidiyordum ama çok zordu. istanbul'da bu iş çok zor, biliyor musun?
biliyorum. çünkü herkes herkesin hayatına dahil. annenler sana bir şey demese bile, onlara birileri gelip soruyordur. aa evlenmediler mi? bu soru karşısında dimdik durmak. sana ne! diyebilmek anne-baba için de çok zor olmalı içinde yaşadığımız toplumu düşününce. yine de bir yerlerden başlamalı diyorum.
çuvaldızı kendime batırıyorum hemen bu konuşma esnasında. baban, diyorum, hayatta olsaydı sen de o evden bavulunu alıp çıkabilir miydin? bilmiyorum. ölülerin ardından düşünmenin en zor yanı bu. cevabım yok. elimdeki verileri topluyorum. babama karşı çıkışlarımı ve onun itirazlarını kabul edişlerimi. annemi niye dinlemedim o zaman? gitme, dediğinde, onu neden dinlemedim. babam kadar sert söylemediği için mi? yoksa oturup konuştuğumuzda beni anladığı için mi? anladı mı gerçekten? evlilik konusunu bir daha açmamamız kabul ettiği için miydi, yoksa sessiz bir protesto mu? sormadım. merak etmedim. evlilikle ilgili hiçbir şeyi merak etmiyorum, sürekli kulağıma çalınan "evlenmek gerek" sevdasından başka. kafamdaki parantezi kapatıp mutfak masasına dönüyorum.
bizimki, diyor, biraz tembel. ailesi, diye devam ediyor, biraz baskıcı. içimi çekiyorum. benim, çok değil, birkaç sene önce anlattıklarım. ama kabul ettim, diyor. baktım değiştiremeyeceğim, kendime dar ediyorum dünyayı. nasıl istiyorsa öyle olsun. bekleyelim biraz daha. zaten çok baskı yaptığım için olmadı. biraz konuyu açmayacağım.
dayanamıyorum. neden bu kadar istiyorsun peki evlenmeyi, neden ayrılmıyorsun mesela? bunu düşünmüş. soruma şaşırmıyor. ayrılmayı aklından geçirmiş, sonra vazgeçmiş. bu önemli bir nokta. çünkü çok az kadın bu ihtimalin farkında. seviyorum, diyor önce. içimde küçük bir kız çocuğu, evet, sevgi, ah ne muhteşem körlük, diye ışığını kapatıp uyumaya gidiyor. susup devamını bekliyorum. bunlar olmasa iyiyiz aslında, diyor. iyiyiz'i açıkla bana demek istiyorum. iyi olma halini. iyi olduğun bir anı. bir dolu şikayet saydın. ağzından bir tane bile adamla ilgili bir hikâye çıkmadı. herhangi bir hikâye. ne büyük ne küçük. ne sıradışı ne de akılalmaz. dün markete gittik, mesela. bu kadar sıradan aslında. demedim. o hesabını yapmış kafasında. artıları ve eksileri yazdım, artılar daha çok. bekle bakalım o zaman biraz daha, diyerek şaraba uzandım.
ne diyebilirim, bekle. düzelmesini bekle. o düzelmiyorsa ben bakış açımı değiştiririm diyerek alışmayı bekle. evlilik için bir tarih bekle. evlilikten sonra olacak şekilde yaptığın bütün planların gerçekleşmesini bekle. beklemekten sıkıldığında... umarım sıkılmazsın ya da.
No comments:
Post a Comment