futboldan anlamayan bir kadın ne zaman söz futbola gelse hemen bir genelleme yapar, kendisinin futboldan anlamayışını "kadınlar futboldan anlamaz" bahanesinin altına saklar. yapmayın. o sizin cehaletiniz.
geçen hafta bir grup kadının Kiev yolculuğunu görmüştüm twitter'da. bunlar ne arıyor oralarda diye düşünürken sebeb-i ziyaretlerini bugün anladım. sponsor coca-cola önderliğinde avrupa futbol şampiyonası'nda maç izlemeye gitmişler. sonra da dönüp yazıyorlar. hepsinin yazısını okumadım. birini okuyunca yandı şimşekler bende. bir kadının gözünden maç başlığıyla olayı nasıl da basitleştirdiğini tahmin etmek zor değildi aslında. bildik futbolcular, kadınların rahat giyimi, tuvaletlerin temizliği.. bir kadının gözünden maç bu mudur? ilgi alanınızın içinde futbol yok diye bütün kadınları aynı kefeye koymak caiz değildir. futbolu bilen kadınlar, örneğin, klasik müzik, edebiyat, istanbul'un lüks restoranlarını bilmese "kadınlık işte" diyebilecek misiniz?
şöyle anlatayım.
çocukluğum yeşil sahalarda geçti benim desem yalan sayılmaz. babamın kombine bileti vardı ve biz her maç bizi de götürmesi için yalvarırdık hemşiremle. gittik de. bu ülkede futbol sahaları için önce kadınlar ve çocuklar döneminin başlamadığı zamanlarda biz saha kenarındaydık. numaralı tribünü sessiz sessiz izliyorlar diye beğenmez, kapalı'da izlemek isterdik. ama öyle kuru kuru maça gidemezdin. bilecektin. futbolu izliyorsan kuralları bilecektin. mango kasa önü örneğiyle ofsaytı anlamaya çalışırken sen, ben hakemle birlikte ofsaytı görebilmenin peşindeydim. ayrıca futbolla ilgileniyorum diyorsan tuttuğun takımı ezbere sayacaksın. forma numaralarıyla birlikte, yedekler de dahil. şimdi gene her futbolcunun bir forma numarası var. benim çocukluğumda mevkilerin numaraları olurdu. o numara hangi mevkiye geliyor bilecektin. 10 numaralı forma neden kıymetli, ilk kaptan kim, ikinci kaptan kim bileceksin. hakemler ve maçlar arasında bağlantı kuracaksın. bir önceki maç ne olmuştu, futbolcuların kondisyonları nasıl, hangisi sakatlandı, hangisinin kart cezası alma ihtimali var, takip edeceksin. neymiş? gelişmeleri kaçırmamak için her gün futbol yazarlarını okuyacaksın. sonra, diğer takımların maçlarını izlemesen bile, sonuçları bileceksin. fikstürde galibiyet, mağlubiyet ve avaraj puanları nedir, ne olur, hesaplanacak. transfer dönemi heyecanlanacaksın. kimler gelmiş, kimler gidiyor, takım için hoca nasıl bir oyun kuruyor bileceksin. ayrıca oyuna giren futbolcu defans mı yoksa hücum mu oynuyor bileceksin ki hocanın taktiğini çözebilesin. forvet, libero, ön libero, direkt vuruş, en-direkt vuruş, 9.15, uzatma süreleri, penaltı atışları, altın gol... bileceksin.
dersen ki futbol bu mudur sadece, sen bununla eğleniyor musun? hayır. ben de yakışıklı futbolcuların fotoğraflarını kesip biriktiriyordum çocukluğumda. çocukluk işte. hatta çevremde kime sorsan vedat'a aşıktı derler direkt. bir saniye düşünmez kimse. ama futbol sadece futbol değildir. hele hele erkeklerin üzülüp sinirlendiği, kadınlarınsa sadece üzüldüğü bir spor dalı değildir. futbol bir yaşam biçimidir. hayatını maç gün ve saatlerine göre ayarladığın bir yaşam biçimi. tuttuğun takım kazansın diye dualar etmektir. hatta yeri gelince adaklar adamak. kaçan gollerin arkasından ağız dolusu küfretmektir. beklenmedik anda gol olduğunda çember olup zıplamak, avaz avaz marşlar söylemektir. galibiyette karşı takımdan dostlarını arayıp güzel güzel dalga geçmektir. (o da beni aradı geçen hafta, üstelik hakem hakkımızı yemişti.) futbol temiz tuvaletlere sahip, büfesinde leziz yemekler yenilen, kadınların dekolte kıyafet ve yüksek topuklularla süzülebildikleri bir festival alanı değildir. saçmalamayın.
ayrıca, futbolun sosyo-kültürel yapısına azcık baktığında toplumun hangi kitlesi maça gidiyor, neden gidiyor hemen anlaşılıyor. memleketin her yeri kırolardan arınmış da bir tek futbol sahaları kalmış sanki. sen o kitleyi reina'ya koy, oraya da dekolte ile gidemezsin. bu memlekette festival biletleri neden pahalı? ayrıştırma aracı olsun diye.
futbol, ilgilenen, bilen kadınlar için böyle bir şeydir zaten. o sizin bahsettikleriniz amerikan filmlerinde amerikan futbol maçlarında oluyor. eski köye yeni adetler getirmeyin.
bir anekdot ile bitireyim:
günlerden bir gün arkadaşım ve kardeşi bize maç izlemeye gelmişti. biz ailecek dizildik koltuklara. heyecanlanıyoruz, bağırıyoruz, birbirimize söyleniyoruz. çocukcağız ne zaman bir şey diyecek olsa, arkadaşım kaş göz yapıp susturuyor kardeşini. o da öyle oturuyor artık, ne yapsın. maç bitti, onlar evlerine gitti. babam "ne zaman isterse gelsin maç izlemeye ama ablası gelmesin. çocuk hiç sesini çıkaramadı. öyle maç mı seyredilir, sinemada film izler gibi?" dedi.
***
not 1: bugünlerde yaşadıklarına çok üzüldüğüm için bu futbol cahili kadını ifşa etmeyeceğim. dilerseniz google amcaya sorun.
not 2: hayatımın en orta yerinde durduğu için ben futbolu bıraktım. artık ilgilenmiyorum. fanatik ruhum ara sıra kabarsa da kendimi dizginliyorum.
not 3: dizi karakterlerini gerçek zanneden zihniyetler için futbol maçlarının ölüm-kalım mücadelesi olmasını tabii ki onaylamıyorum. azcık zekâ. lütfen.
No comments:
Post a Comment