Saturday, April 21, 2012

çağımız dijital çağı, aşkımız da!



bir arkadaşım var, hiç görüşmesem de aşk hayatını takip edebiliyorum. üç ay boyunca bir adamla olan facebook fotoğrafları bir anda değişiyor ve yeni bir adam çıkageliyor. bir süre onunla sarmaş dolaş olduğu fotoları görüyorum. sonra o gidiyor başkası geliyor. sanki sevgilisiyle olduğu fotoğrafları facebook'a koymasa, altına üç-beş "like" almasa o aşk gerçek olmayacakmış gibi yaşıyor. dijitalize edilmiş aşklar diyorum ben buna. günümüzde aşk, facebook'a fotoğraf konulduğunda başlıyor.

günlerden bir gün bir arkadaşım sevgilisinden ayrıldığını söyledi. biz de "ya neden?" falan diyorken o durup "ama facebook'ta ilişki statüsünü ben değiştirmeyeceğim, o değiştirsin" demişti.
aşk acısı çekmek mi şimdi bu?

evlilikle ilgili en yaygın kullanılan "sevişmek için belediyeden izin mi alacağız" lafına karşılık bu türedi sanırım; birlikte olmak için kamunun beğenisini alacağız.

bir de işin sahiplenme tarafı var tabii... malum günümüzde facebook aynı zamanda bir çöpçatanlık hizmeti sunuyor. en güzel fotoğraflar profil fotoğrafı yapılıyor, gidilen mekanlar işaretleniyor falan ki birileri seni beğensin ve peşinden gelsin. işte o noktada facebook'ta paylaşılan sevgili fotoğrafları "hey dostum, bu gördüğün kişi benim sevgilimdir" diyorlar. (mesaj kaygısı.)

bunun genelde kadınlara özgü bir davranış olduğunu söyleyebilirdim ama egosu düşük adamlar da yapıyor. şöyle bir hikayeyle ifade edeyim...

üstüne işemek diye bir deyimi ilk duyduğumda çok gülmüştüm. (doğrudur, bana bu tür lafları öğreten seçkin bir arkadaş grubum var.) bir masa etrafında toplanmış oturuyorduk. masada güzel bir kız vardı. bir de kızın sevgilisi. normal seyrinde ilerliyordu her şey. sonra kız sazı aldı eline, masadaki adamların hepsi hayran hayran onu dinlemeye başladı. kenarda sessizce oturan sevgilisi de bir anda sahneye çıkıp kızı durmaksızın öpmeye başladı. ne oluyor yahu derken biz, bunlar kalktılar. haliyle arkalarından olayın değerlendirmesi yapıldı. işte o esnada dediler çocuk kızın üstüne işedi. o ne ya, dedim ben. sonra anlaşıldı ki çok hayvani bir güdü. hani hayvanlar kendi alanlarını işeyerek belli ederler ya, onun gibi. oradan türemiş de yerleşmiş güzide argomuza.

ben ama asıl ayrılık sonrasını merak ediyorum. bildiğin mesai o fotoğrafları toplamak, etiketleri kaldırmak, yazılanları silmek. hele de facebook timeline'a geçti, öyle köşede de durmuyor artık, kabak gibi gün be gün ortada.



bunu düşünürken gonca vuslateri ve mehmet turgut aşkı geliyor aklıma. bir gün m.t. bir tivit atıyor "dün partide gördüğüm kapşonlu kız, seni çok beğendim" diye, sonra o kız g.v. çıkıyor ve her sabah birbirilerine aşk tivitleri atıyorlar. bu tivitler yine birbirleri tarafından retivit ediliyor. günde en az bir fotoğraf paylaşılıyor. şimdi ayrıldılar, ne oldu onlar? bir de ne olacak?

hani ağlama duvarlı tivitler için çok mu yalnız bu insanlar demiştim ya, bunlar bir de iki kişiler. mail at, sms at, en olmadı kes evin bir yerine yapıştır... yok ama bu birbirlerine sevgilerini göstermek değil ki, bildiğin teşhircilik. insan uyurken, sevgilimle uyku keyfi diye tivit atar mı?

dijitalize olmuş aşkların bendeki konvansiyonel karşılığı apartman duvarını boydan boya sevgilisinin fotosuyla kaplayan demet akalın modelidir. hatırlayalım, bunu neden yaptığı sorulduğunda, "kıro biriyim ben, ne var?" demişti.



demet akalın'ın dürüstlüğüne barış abiden 10 puan! 10 puan! 10 puan!

4 comments:

Anonymous said...

Nereden nasıl blogunuza geldim biliyorum ama yazdıklarınız ''oh be benim gibi düşünen hemcinslerim de varmış az da olsa kalmışlar'' dedirtti :) sevgiler..

Anonymous said...

mehmet turgut da nesine aşık olmuş kızın :))

Anonymous said...

ya çok tatlısın Çiğdem gülerek okuyorum yazılarını :) devam et lütfen hiç bırakma yazmayı! Sanat blogunu da unutmayın çok güzel siteler bunlar!

chiydem said...

sanatblog'u çok ihmal ettiğim doğru. yeni yazılar geliyor. daha çooookk çalışmalıyım. çok teşekkürler! ;)