Tuesday, March 27, 2012

bazen yavaş yavaş, bazen de bıçak kesmiş gibi gelir ayrılık

babam bir gece ansızın öldüğünde en sık duyduğum laflardan biriydi "böyle hiç acı çekmeden gitmesi daha iyi, allah sevdiği kullarını böyle alırmış yanına."

insanın bazı klişelere inanası gelir bazen, ama bu laf hiç anlamlı değildi benim için. bir gün önce gülüp eğlendiğin birinin, ertesi gün bir daha asla yanında ol(a)mayacağını bilmek... hangi kandırmaca bu gerçeği unutturabilir ki zaten?



babamın gidişiyle birlikte başka vedalar da oldu hayatımda. bazılarında coğrafi farklılıklar girdi aramıza; bazılarındaysa ben daha fazla tahammül edemedim. zaten coğrafi farklılık aşılamayacak şey değildir. bundan seneler önce paris'te st. michel'de, bir köprünün altında, farklı coğrafyalarda yaşadığımız için birlikte olamadığımızı düşünen kişiye de söylemiştim bunu, "önemli olan ilişkide aynı zaman ve coğrafi dilimde olabilmektir"diye. bugünün konusu ayrılıklar...

benim hiç ilkokuldan beri süren bir arkadaşlığım olmadı. insanlarla iyi geçinemediğimden de olabilir bu ya da benim tahammül sınırlarımın bir yerde bitmesinden. ben öyle kolay kolay kırılmam, alınmam, hele hiç kin tutmam. öte yandan, tevazuyu bir kenara bırakırsam müsaadenizle, insanların başı sıkıştığında kapısını çaldığı ilk kişilerdenimdir. çünkü bilirler ben dinlerim, derman bulmaya çalışırım dertlerine. bana göre ölüm dışında her şeyin bir çaresi vardır elbet.

bu kapılar vermeden almak üzere çalınmaya başlandığında gerilirim sadece. iyi günde değil, yalnızca kötü günde çalınmaya başlarsa kapım ya da benim anlattıklarım karşı tarafta yerini bulmazsa... vermeden almak olur mu hiç?

bir sürü ayrılık hikayem geliyor şu an aklıma. vazgeçtiğim arkadaşlıklarım da oldu, akrabalarım da. enayi yerine konulduğumu hissettiğimde kimse durduramaz beni. sırf bu yüzden aileme göre asi, arkadaşlarıma göre patavatsız ve sevgililerime göre hırçın olmam. bunun en üst şemsiyesi var, o da delilik.

deli olmak kolaydır. mahallenin delisiyim diye gezene kimse bulaşmaz. delidir ne yapsa yeridir, derler. oysa ben deli değilim diye bağırmaktan helak oldum. deli değil, dürüstüm ben. içimden gelmedikçe kimse bana bir şey yaptıramaz. bu bir inat değil aslında. itiraf edeyim, değiştirmek için çok uğraştığım bir huy. çıkmıyor.

arkadaşlarla ayrılık da ölüm gibidir diyemem. çünkü bilirim onlar nefes alır, haberinizi duyar ya da en basitinden şu sosyal medya dediğimiz ikinci hayatta görür. ben de görürüm. görmezden gelmeyi öğrendiğim için değil, gördüklerime bir tepki veremediğim andır benim ayrılığım. o andan itibaren düşünmez olur insan. bu düşünmeme hali bazen yavaş yavaş olur, bazense bir bıçak kesmiş gibi gelir. ikisinin bir arada yaşanmışlığı da çok olmuştur. hani bir umut kurtarmaya çalışırsınız ilişkinizi, son bir nefeslik ömrü kalmıştır, onu tüketmemeye çabalarsınız, sonra tanımlanamayan bir şey olur ve biter. herkese ansızın gibi gelir, ama siz bilirsiniz ne kadar sürdüğünü o ayrılamama evresinin.

babamın ölümünü düşündüğüm bugünlerde, her sene mart ayı bunu düşündüğüm zamanlardır benim, hayatımda yaşadığım bütün ayrılıkları da düşünürüm. kimden ben vazgeçtim, kim benden vazgeçti, bunun bir hesabını çıkartırım.

usta oruç aruoba'nın da dediği gibi, sonunda hesabı kendi haneme yazıyorum ben. çünkü bilirim ayrılığın ardından hesap peşinde koşmak yorar insanı. bense zaten yorulduğum için ayrılıyorum. o garip döngüye girmek istemem. boşverin, üstü kalsın!


1 comment:

Ciiden said...

aynı isimlere sahip olup ayni seyi yasamak.
Kendime disardan bakmıs gibi hissettim birden