sinemadayız. ara oldu. bir anda Obama'nın sesi doldu salon. sonra da tanıdık bir ses. ama ingilizce konuşuyor. kafamı bir kaldırıyorum Haluk Bilginer.
bu ne yahu dememe fırsat olmadan anlıyorum ki Mahsun Kırmızıgül'ün yeni filmi New York'ta 5 minare'nin fragmanı oynuyor.
Mahsun sinemacı oldu. yeni bir kimlik peşinde koştuğunu söyleyenler var. ben onlara pek katılmıyorum. adamın derdi var bu memleketle. kardeş kardeşi vuruyor diye türkü söylerken de bunu anlatıyordu, güneşi gördüm filminde de.
beyaz melek çok bildik bir hikayeydi, belki hiçbir yenilik yoktu ama güneşi gördümü sevmiştim ben. tek kusuru birçok konuyu tek bir filme sığdırmaya çalışmasıydı. köy boşaltma, göçmenlik, istanbul'da sefalet, kadınların çok çocuk doğurmaları, mayınlara basıp sakat kalan askerler, pkk ve yöre halkının ilişkisi, eşcinsellik.. hepsi yarım kalmış hikayeler gibi geldi bana.
new york'ta 5 minareyi merak ediyorum. ama en çok mahsun'un senaryosunu kendi yazdığı ve kendi çektiği filmlerde oyuncu seçimini merak ediyorum.
hikaye senin, senaryo senin ve diyorsun ki bunu en iyi ben çekerim. tamam. peki neden oynuyorsun? bu memleketin en iyi oyuncularını biraraya getirebiliyorsun, insanları yaptığın işe ikna edebiliyorsun, neden peki bu oyunculuk ısrarı. hele de mustafa sandal nedir? new york'ta 5 minare diyorsun, büyük prodüksiyon diyorsun, dedektiflik rolüm var diyorsun ve başrollerde mahsun kırmızıgül ve mustafa sandal.
lolo mahsun, şaka mı yapıyorsun?