binnaz toprak'ın önderliğinde yürütülen Türkiye'de farklı olmak başlıklı çalışmanın metis yayınlarından çıkan raporunu okudum sonunda. içim acıya acıya, bize anlatılan tüm yalanları anlaya anlaya. hani bu memleket muhafazkarlaşmamıştı, hani AKP'de baskı yoktu, eşitlik, alt kimlik, üst kimlik, demokrasi, özgürlük..
sigara yasağından sonra korktu ya millet içkiyi de yasaklarlar mı diye, boşa korkmuşlar. memleketimin birçok yerinde belediyeler yasaklamış zaten içki tüketimini. en çok yetkileri merak ettim. belediye böyle bir yasak koyabilir mi acaba? benim içki ruhsatım varken bunu iptal edebilir mi?
çok uzaklara gitmeye de gerek yok aslında, istanbul'da da belediyenin işlettiği yerlerde içki yasak. bütün doğa ve tarih harikası mekanlara konan belediye buralara içki sokmuyor. dolayısıyla düğün ve benzeri kutlamalar için bu mekanları sadece belli bir kesim kullanabiliyor.
kitabı okumak en çok bir kadın olarak canımı acıttı. kadınlık halleri.. her şey nasıl da öğretilerle alışkanlıklarla içiçe. biz şehirli kadınlar kıyafetlerimize karışıldı mı sinirleniriz, sokakta laf atıldı mı bağırırız, hatta sadece bir adam bile baksa bize kötü bakışlarımızla biz de onu rahatsız ederiz. ama anadolu'da öyle değil. biz bütün bunlara ''baskı'' derken bu modern kent yaşamında, onlar bunu hayatın bir parçası olarak görüyor. örneğin erzurum'da kadın sokağa örtünmeden çıkmazmış. çıkamazmış. kendisini örtünmek zorunda hisseden alevi kadın bile bunu baskı olarak değerlendirmiyor ama, gündelik hayatın bir normu onun için.
bundan birkaç sene evvel ege kentlerinden birinden erzurum'a okumaya giden bir genç kız, ailesini arıyor ve örtünmeye karar verdiğini söylüyor. ailesi tabi ki şok oldukları gibi (ki ailede hiç örtülü kimse yok), kızlarının beyinlerinin yıkandığını düşünüyor. oysa bu raporu okuduktan sonra anlıyorum ki oralarda bizim sandığımız gibi bir zorlama baskı unsuru yok. herkesin örtündüğü bir ortamda tek açık olarak kendini rahatsız eden genç kızın, kendini normalleştirme arzusu bu sadece. sadece. günlük norma uyma isteği. ötekileştirilmemek, onlardan olma arzusu.
zaten o yüzden, ötekileşmemek, normalleşmek arzusuyla, araştırmanın yapıldığı 12 ilde birden kürtlerin kamusal alanlarda kürtçe konuşmadığını, ev kiralarken kendi memleketlerini söylemedikleri, batı'dan bir il attıkları; alevilerin oruç tutar gibi yaptıkları, hatta sünnilerle birlikte cuma namazına gittikleri; belli gazete ve dergilerin alındığı, bazılarınınsa okunurken asla gösterilmediği; oturdukları mahalleden kimlikleri anlaşılınca kürt, alevi ve romanların iş bulamadıkları; cemaat hayatının arttığı ve insanların dışlanmamak için ya bu cemaatlere katıldığı ya da bu cemaatlere yakın sendikalara geçtikleri görülmüştür.
raporun sonuç bölümünden sonra kitaba bir de sonsöz eklemiş binnaz toprak. raporu açıkladıktan sonra aldıkları tepkilere bir cevap hazırlamış. araştırmanın sonuçlarından hoşlanmayanlar en çok metodolojiden saldırmışlar belli ki. yanlı olduğu, araştırmanın fonunu sağlayan kurumun (açık toplum enstitüsü) isteklerine göre hazırlandığını söylemişler. bunların hepsine tek tek cevap vermiş binnaz toprak.
kendi adıma şunu söyleyebilirim ki ben çalışmayı beğendim. kullanılan yöntemin düzgünce anlatılması, ana metin içinde kimi saptamalar sırasında kullanılan kavramların anlamlarının dipnotla açıklanmasını sevdim. araştırmaya katılanların gazeteci olmasını da eleştirmiş benim yarısı sosyolog olan medya grubum. her araştırma kendine göre yöntemler gerektirdiği üzere, binnaz toprak'ın da açıklamasına göre, anadolu'nun bu köhne kentlerine deneyimli ve yerel halkla bağlantıları olan birileriyle gitmek gerekirdi bence de. kimi kalıplara uymak adına araştırmayı deneyimsiz sosyoloji öğrencileriyle yapmak, bütün süreci tehlikeye atmak olurdu bence. ayrıca memleketimin sosyologlarındaki bu gazeteci kompleksini de anlayamıyorum. artık herkesin her işi yaptığı bir dünyada, eğer yeterli entellektüel donanıma sahipse, bir gazetecinin araştırma yapması beni çok da rahatsız etmiyor. sonuçta gazetecilik mesleğinin ana damarlarından birini oluşturan röportaj yapmak da bence benzer bir entellektüel kapasiteyi gerektiriyor.
raporun binnaz toprak tarafından yazıldığı bu çalışmada, 12 ilde konuşulacak kişileri bulmak ve onlarla gerekli görüşmeleri yapmak için irfan bozan, tan morgül ve nedim şener'le çalışılmış. bu 3 gazeteci görüşmeleri yapmış, metne dökmüş ve konulara göre görüşmeleri sınıflandırmışlar. şimdi doğal olarak bu gazetecileri ''acaba mahalle baskısı var mı diye türban takıp sosyetik yerlerde gezdim ve o bez parçasını hiç sevmedim'' diyen sığ insanlardan ayırmak gerekiyor. memleketimde nasıl magazinsel derinliği aşamamış sosyolojik çalışmalar varsa, sosyolojik boyutlara ulaşan gazetecilik röportajları da var.
rapora internet ortamından ulaşmak isterseniz:
Din ve Muhafazakarlık Ekseninde Ötekileştirilenler